Neslihan Uçar Kartoğlu
1983, İstanbul-Üsküdar doğumluyum. Üniversite eğitimimin ilk adımını Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Sanat Yönetimi Programında (2006) tamamladım. Lisans sürecimde İstanbul Modern Sanat Müzesi, İKSV ve Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi gibi seçkin kurumlarda staj yaptım. Ardından Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programını (2008) İstanbul’da özel müzeciliğin gelişimi üzerine yazdığım bir tez ile tamamladım.
2016 yılında ise Marmara Üniversitesi, İşletme Ana Bilim Dalı - Yönetim ve Organizasyon Programında doktoramı tamamladım. Türkiye’deki müzecilik alanında kurumsal mantıkların doğası üzerine biçimlenen doktora tezimi 2018 yılında Yönetim ve Organizasyon Araştırmaları Dergisi’nde makale olarak yayınladım. 2023 yılında Akbank Sanat ve Açık Diyalog İstanbul'un birlikte yürüttüğü "Çağdaş Sanat ve Küratörlük Programı"nı başarıyla tamamladım.
2009 yılında Doğuş Üniversitesi, Resim Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak kısa bir süre görev aldım. 2013-2014 akademik yılı ile ders verme sürecine başladım; 2014-2019 yılları aralığında Okan Üniversitesi, Sanat ve Kültür Yönetimi Programında Öğretim Görevlisi olarak yarı zamanlı hizmet verdim. 2015-2016 akademik yılında Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık Yönetimi Bölümünde İstanbul’un kültür-sanat yaşamına ilişkin bir ders yürüttüm.
2017-2023 yılları arasında çeşitli aralıklarla İstanbul Kültür Üniversitesi, Sanat ve Kültür Yönetimi Programında yarı zamanlı Dr. Öğretim Görevlisi olarak dersler verdim. Ekim 2019 - Ağustos 2022 arasında ise Nişantaşı Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Programında hem Dr. Öğretim Üyesi hem de Bölüm Başkanı olarak akademik ve idari görevlerde bulundum. 2023 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sanat ve Kültür Yönetimi Programında yarı zamanlı Dr. Öğretim Görevlisi olarak dersler vermeye ve öğrencilerimle buluşmaya devam ediyorum.
Akademik görevlerim dışında kültür-sanat alanında yazar olarak çeşitli etkinliklerde bulundum. 2005 yılından bu yana Plato Güncel Sanat, Artist Actual ve Artist Modern, Milliyet Sanat gibi çeşitli süreli yayınlarda sergi değerlendirmelerim ve söyleşilerim yayımlandı. 2011 yılında Artist Actual ve Artist Modern dergilerinin asistan editörlüğünü yürüttüm. 2013’ten bu yana artfulliving.com online sanat yayınında ve 2022 yılından bu yana ise İthaf Sanat dergisinde benzer şekilde yazmaya devam ediyorum.
2008-2015 yılları arasında Türkiye İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen retrospektif sergilerin katalog projelerinde sanatçı asistanı ve editör olarak bir fiil yer aldım. Bu süreçte pek çok sanatçı ile çalışma şansı elde ettim. 2024 yılında Sinem Pehlivan ile birlikte Ankara Kanada Büyükelçiliği desteğiyle Frankofoni Haftasına yönelik "Philippe Van Eetvelt ile Kültürlerarası Diyaloglar" projesini yönettim.
Kültür endüstrisi, yaratıcı endüstri, yaratıcı ekonomi, sanat yönetimi, kültür girişimciliği, örgüt kuramları, stratejik yönetim alanlarında araştırmalar yapmaya ve akademik çalışmalar yürütmeye devam ediyorum. Evliyim ve bir çocuk annesiyim.
Dr. Neslihan Uçar Kartoğlu
Çemberin İçinde
Bu sergi bireyi yaratıcı bir insan fonksiyonu olarak tarif edilen “ecopoiesis”den beslenen bir çemberin parçası olmaya, hatta tam ortasında durmaya davet eder.
“Çemberin İçinde” bir sergi mekânı sınırları içinde “benlik” ve “yaşam farkındalığı” olgularının yeniden değerlendirilmesini önerir, kent hayatı içinde hakikatlerini kaybeden bu kavramları birey ve sanatçı arasında bir diyalog alanı kurarak yeniden tanımlamayı ve iyileştirmeyi amaçlar.
Kent yaşamının kaotik ve sürekli değişen gündemine sıkışıp kalan, kendine yabancılaşan, yetilerini unutan veya yetileri hakkında farkındalık edinemeyen ve kitle kültürü içinde evrilip değişen bireyin içi boşalan “benlik” ve “yaşam bilinci” ile kendine “uyanamama” derdi bu serginin temel sorunu olmaktadır.
Bireyin kalabalık kentlerin sınırsızlığı içinde kaybolmasının ve çok çeşitli uyarıcılarla dolup taşan evrenine sıkışıp kalmasının temelinde var oluşunu tüm katmanlarıyla deneyimleyebileceği ve kendine kulak verebileceği “doğadan” kopuş öyküsü yatmaktadır.
Doğa temelli dışavurumcu sanat terapisinin temelinde yatan kavramlardan biri olarak bilinen “ecopoiesis” kavramı ise bireye kendini bulabileceği ve keşfedebileceği, doğayla birlikte var olarak iyileşebileceği yaratıcı bir alan sunar.
Atkins & Synder (2018), bu kavramın kökü olan “poiesis”in yaratarak bilmeye ve öğrenmeye karşılık geldiğini, bu özelliğiyle dışavurumcu sanatlar alanında kaynak bir eylem niteliği taşıdığını ifade eder. Bu fikir, “sanat üretimini” hem yaratıcı bir süreç hem de yeni bir öğrenme alanı olarak kabul eder. Dışavurumcu sanatlara yönelik doğa temelli yaklaşım ise “poiesis” kavramını insanın yaratıcı sürecini dünya ve evrenin süregiden yaratıcı sürecinin bir uzantısı olarak gören “ecopoiesis" kavramına doğru genişletir. Birey gündelik yaşamın içinde çeşitli eylemlerde bulunurken bir parçası olduğu doğa da yaratmaya ve çoğalmaya devam eder.
Kopytin (2022) de “ecopoiesis” kavramı bağlamında “birlik” fikrine işaret ederek insan ve doğa arasında derin bir bağa ışık tutar. Bu kavramı “çevresel özneler” olarak birey fikrini destekleyen eko-insan yaklaşımının önemli bir parçası olarak sunar. “Ecopoiesis” doğayla fiziksel, duygusal ve spritüal ilişkilerimiz üzerine temellenir ve insanların ve doğanın birlikte evrilme özelliğini, insanoğlunun doğayla birlikte yaratma bilinci ve sorumluluğunu ifade eder. Bu kavramın, dünyayı, onu yer edinen tüm varlıkları ve kendimizi sevmeden mümkün olamayacağının altını çizer. “Ecopoiesis”in bireyin odağını “ego”dan dünyanın kendisini şiirsel olarak nasıl ifade ettiğine kaydırdığını, kavramın ekosferin bir ifadesi olduğunu ve her bireyin de hali hazırda bu ekosferin bir parçası ve uzantısı olarak var olduğunu belirtir. Bu yaklaşım ile kavram bir bakıma üzerinde yaşanılan gezegeni hakiki bir haneye dönüştürür. Bu bağlamda “ecopoiesis” bireye kendisini, aidiyetini ve yerini keşfetmeye yönelik bir perspektif sunar.
“Ecopoiesis” yaratıcı bir insan fonksiyonu olarak tanımlanır; insanların doğaya saygı duymasıyla ve sevmesiyle ve ekosistemi hem kendileri hem de diğer tüm canlılar için bir iyi olma kaynağı olarak görmeleriyle tarif edilir. Öyle ki “ekosferi anlamlı, güzel ve iyileştirici kılarak yaşam ağı ile bağ kurmak” bireyin kendisi için temel bir insani ihtiyaç ve beceridir. Bu kavramın hakikati hakkında fikir sahibi olan bireyin yalnızca kendisi ve doğa için iyileştirici bir aktör haline gelmeyeceğinin, aynı zamanda sosyal, politik ve kültürel alanda gezegenin ve tüm canlıların iyiliğine yönelik yaratıcı bir değişim aktörü olabileceğinin altı çizilir (Levine & Kopytin, 2022).
Sergi, “ecopoiesis” önerisini, “benlik” ve “yaşam farkındalığı” kavramlarının hakikatlerini keşfetmek, kentli bireyin bu kavramlarla olan bağlarını, ona, doğayla bütün olan yaratıcı yetilerini anımsatarak iyileştirmek için kullanır. Bu sergi bir anımsatma, keşfetme ve iyileşme alanı yaratır. Yaratılan bu özellikli alan ise insanoğlunun kendine yabancılaşma öyküsünü bir bakıma gözler önüne sererek bireyin “var olma” nedenini yeniden düşünmesine ve yabancılaştığı “gerçekliğine” kavuşmasına aracı olma gayesi taşır.
Sergi yerleşiminde ise “çember” ve “çember kurma” fikri öne çıkar. Bu fikir ise ilhamını hem Stoknes’in (Aktaran: Atkins & Snyder, 2018) “benliğin karşılıklı ilişkiler ağı olduğu” fikrinden yola çıkarak dışavurumcu sanat terapi yöntemlerinde kullanılan “çember oluşturma” eyleminden hem de Atkins & Snyder’in (2018) ilgili bir şiirinden alır.
Bu sergi bireyi yaratıcı bir insan fonksiyonu olarak tarif edilen “ecopoiesis”den beslenen bir çemberin parçası olmaya, hatta tam ortasında durmaya davet eder. Gezegenin sürekli yaratan varlığının bir uzantısı olarak yaratıcı özelliğinin farkına varan birey yalnızca kendisi ve doğa için değil, aynı zamanda gezegenin ve tüm canlıların iyiliğine yönelik yaratıcı bir iyileştiricidir.
Sanatçının üreterek kendine yönelik iyileşme hali, sanatçının üreterek bireye yönelik iyileştirme hali ve bireyin her iki eylemi gözlemleyerek iyileşme hali çemberin bağ noktalarını yaratır. Birey bu çemberin bir bakıma hem içinde hem de dışında yer alır. Ancak serginin “ecopoiesis” kavramı etrafında biçimlenen yapısı bireyin ekosistem ile bütünleşerek çemberin merkezinde olmasını, gezegenle beraber aktif yaratıcılığının farkında olmasını, evrenle hizalanmasını, kendini onarmasını ve iyileştirmesini bekler. Bu bağlamda Ahmed Umar, Ali İbrahim Öcal, Aslınur Sarıca Ünal, Elina Brotherus, Elmas Deniz, Robel Temesgen, Ulrike Mohr, Maria Ikonomopoulou, Nilhan Sesalan ve Metin Çelik’in doğanın ve bireyin yaratıcılığı arasındaki güçlü ilişkiyi ifade eden, gezegen ve insan arasındaki hakiki bağı farklı yöntemlerle anlatan ve bireyin kendini sorgulayarak anımsamasını sağlayabilecek eserleri “Çemberin İçinde” bir araya gelir.