Can Memiş
Can Memiş, hukuk, sosyoloji, sanat ve felsefe alanlarında disiplinler arası çalışmalar yürüten bir araştırmacı ve yazardır. Toplumsal hafıza, adalet, insan hakları ve kent çalışmaları üzerine akademik ve sanatsal üretimlerde yer alır.
1993 yılında İstanbul’da doğan Memiş, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden 2018 yılında mezun olmuştur. Ardından başladığı 2. lisansı hukuk eğitimine MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 2023 yılında tamamlamıştır. Aynı dönemde İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Felsefe ve Toplumsal Düşünce programında yüksek lisans yapmış ve 2023 yılında programı başarıyla tamamlamıştır. Akademik kariyerine Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Genel Sosyoloji ve Metodoloji alanında doktora programına devam ederek sürdürmektedir. Küratöryal politikalar alanında çalışmalar yürüten Memiş, Akbank Sanat ve Open Dialogue Istanbul’un düzenlediği 4. Çağdaş Sanat ve Küratörlük Programı’na katıldı.
Hukuki ve akademik kariyerini bir arada yürüten Memiş, 2018 yılından bu yana hukuki danışman olarak çalışmaktadır. 2023 yılından itibaren Sanatatak’ta yazar ve editör olarak sanat eleştirisi, kültürel analizler ve küratöryel çalışmalara yönelik yazılar kaleme almaktadır. Altyazı Fasikül’ün yapımıyla gerçekleşen "Görünür Görünmez: Bir (Oto)Sansür Antolojisi" serisinde yer alan "Duvarlar"(2024) isimli kısa filminin yönetmenleri arasında yer aldı.
İmkânsız Adalet
Sergi, adaleti tamamlanmış bir son, nihai bir hedef olarak kabul etmek yerine, sökülmüş olan yapıların kırık parçaları etrafında onu ele almaya davet eder.
Adalet sorunu, farklı bir arada yaşam hallerinin tartışmalı konuları arasında yer alıyor. Adalet nedir, nasıl sağlanır, nerede aranıp bulunabilir? Siyasal sistemlerin, disiplinlerin, toplumsal hareketlerin ilgi odağına yerleşen kavram, çoğu zaman çeşitli yaklaşımlar geliştiriliyorsa da çözümlenmesi güç bir düğüme dönüşüyor.
Toplumsal adaletsizliklerin yarattığı enerji birikmeleri ile daha çok gündemimize ve dilimize yerleşen adalet kavramı, gerilimleri açık etmeye devam ediyor. Adalete erişim meselesinin sadece hukuki normlara, yasalara ve yargı kararlarına indirgenmesi tansiyonu daha da yükseliyor. Oysa bu araçların varlığı adalete dair çok az şey söylüyor. Adalete ulaşmanın her durumda mümkün olduğu veya adaletin gerçekleşebileceği inancı modernitenin ürettiği normatif epistemenin bir ürünüdür. Bu inanç, adaletten şüphe edenlerin dünyaya karşı etik-politik sorumluluklar almasının da önüne geçen konforlu bir alan yaratır.
Adalete dair yaklaşımı dönüştürenler arasında yer alan Fransız Düşünür Jacques Derrida, dekonstrüksiyonu bir adalet imkânı olarak kabul eder ve bu sayede adalete dair yerleşik bakışın bükülmesine ve farklı adalet ihtimallerini çağırmaya kapı aralar. Derrida’ya göre dekonstrüksiyon; yapının dışına çıkmayı, yapıya tersinden bakabilmeyi gerektirir. Yapının görünmez kıldıklarını, sesini ve sözünü bastırdıklarını gün yüzüne çıkaracak olan da dil-varlıklarına konuşma ve eyleme imkânları sunacak olan da bu bakışın kendisidir. Oysa adaleti sağlamayı vaat eden kurumlar tam da adaletin potansiyellerine ve ihtimallerine radikal olarak sırt çevirdikleri için adaletin önüne geçerler.
İmkânsız adalet hem adaletin sınırlılıklarına işaret eder hem de bir tür adalet daveti olarak kabul edilebilecek başkalıklarla ilgilenir. Başka dünyalar, başka ihtimaller, başka sesler, başka arayışlar… Serginin amacı; adalet kavramının birlikte tartışıldığı kurumların ve araçların dokunulmazlığına müdahale ederek, ötekilerin yeni bir dil yaratma arayışlarını öne çıkarmak, sözden ve ifadeden umudunu yitirmişlere buluşma-konuşma zemini açarak adalet sorununa yakınlaşmaktır.
Sergi, adaleti tamamlanmış bir son, nihai bir hedef olarak kabul etmek yerine, sökülmüş olan yapıların kırık parçaları etrafında onu ele almaya davet eder. Telafi edilemez olanın, yası tutulamayanın, artık geri gelmeyecek olanın adaletine odaklanır. Verilen mücadeleleri, söylenen sözleri, bazen boşlukta bırakılanları da adalet ihtimali olarak kabul ederek; adaleti kavrayıştaki başkalığı düşündürür. Sergi; adaleti normatif yapılardan bekleme edilgenliğinin yerine, adaletin imkansızlığını keşfetmenin kolektif eyleme süreçlerine fırsat tanıdığının altını çizer.