25.03.2024
Yazı: Merdan Çaba Geçer
Nuri Bilge Ceylan’ın metamorfozu: Koza
“Ceylan’ın filmi yaşlanma ve ölümü, kederli doğanın ortasında yas yüzünden dilsiz kalan insanı ele alırken, Benjamin’in ‘doğal tarih’ olarak adlandırdığı şeyi tasvir eder; yani zamanın kaçınılmaz işleyişine tabi doğal bir yaratık olan insanla, acılı ve devamlı bozulma, çözülme ve nihayetinde yok olma süreçleriyle ilgilenir. Böyle bir yazgının faniliği, kedi cesedi ve sudaki kuş cesedi imgelerinde sunulur. Bunlar hepimizin başına gelecekleri çıtlatır, haber verir. Tam da bu ‘doğal tarih’ kavramı ve ‘ölüm döngüsü’ olarak ‘yaşam döngüsü’, Ceylan’ın filmine o büyüleyici adı verir: Koza.” - Nuri Bilge Ceylan Sineması: Türkiyeli Bir Sinemacının Küresel Hayal Gücü (Bülent Diken, Graeme Gilloch, Craig Hammond)
Koza. Metamorfozun gerçekleştiği yer, dönüşümün yaşandığı evre. Büyümesini tamamlayan tırtılın, yetişkin forma geçiş süresinde vücut değişimini tamamladığı tabaka. Potansiyelin gerçekleştirilip, ipek böceği olma yolculuğu. Kendini ararken fotoğraf sanatıyla hemhâl olmuş bir sanatçının, çağımızın en önemli sinemacılarından birine evrilişinin habercisi…
Nuri Bilge Ceylan’ın kozasından çıkıp ilk filmi için kollarını sıvaması, 1993 senesine, sinema eğitimini yarıda bıraktığı yıllara tekabül ediyor. Dijital kameraların henüz bu kadar yaygın olmadığı, dolayısıyla kısa film üretiminin çok daha çetin ve masraflı görüldüğü, ülkedeki kısa film festivallerinin ise iki elin parmağını geçmediği zamanlarda; teknik ve estetik birikimine rağmen ilk filmini çekmeye bir türlü cesaret edemeyen genç bir sanatçı, “kendisine ettiği işkenceleri artık sona erdirmek” için, 35mm filmlerini ve ikinci el kamerasını alıp memleketi Çanakkale’ye yol alıyor. Rejisini üstlenip, sinematografisi ve kurgusuna da bizzat el attığı, rolleri ise aile üyelerine verdiği bu mütevazı kısa metraj; en prestijli film festivallerinden Cannes’a seçilen ilk Türkiye yapımı olarak sinema tarihimizde bir dönüm noktası oluveriyor.
Her kısa film, yaratıcısının sonraki işlerine dair ipuçlarına gebedir. Bugün artık sineması fotoğraf estetiğiyle özdeşleşmiş ve fotoğrafçı kimliğiyle de aktif olarak üretimde bulunan Nuri Bilge Ceylan, hem sinema tarihinin başlangıcına hem de kendi kişisel geçmişine göz kırparcasına bir düzine eski fotoğraftan oluşan bir sekansla başlıyor Koza’ya. Sonrasında ise kendimizi siyah beyaz, durağan ama bir o kadar çarpıcı görüntülerden oluşan plan sekanslara ve birbirinden bağımsız gibi gözüken bir takım şiirsel imgelere bırakıyoruz: Rüzgârda hışırdayan ağaçlar, ölü bir kuş, aralarındaki mesafeyi hissettiren yaşlı bir çift, gizemli bir çocuk, çürümekte olan bir kedi, dağılmakta olan bulutlar… Resmî sinopsisinde yeniden birlikte olmayı deneyen ama bunu belli ki beceremeyen yaşlı bir çiftin hikayesi olarak tanımlanan filmde yaşam ve ölüm, gençlik ve yaşlılık, güzellik ve dehşet -tıpkı hayat gibi- iç içeler. Çifte eşlik eden görüntüler anlam açısından öylesine muğlak, imgeler öylesine yoğun ki ortaya çıkan anlatı, tamamen seyirci yorumuna dayalı bir forma bürünüyor. Hem hayatın hem ölümün döngüsü oluyor Koza; izleyen nereden bakmayı seçerse…
Gerek yer verdiği pastoral kareler gerek minimalist yapısı gerek ise anlamı görüntülerle oluşturmadaki ısrarıyla Nuri Bilge Ceylan sinemasının ilk emarelerini veren film, artık diyalogla pek içli dışlı güncel işlerinin aksine, diyaloglardan yoksun öte yandan. Onlar yerini, belki abartılı olarak nitelendirilebilecek bir ses tasarımına bırakmış. Muhtemelen biraz da teknik yetersizlik nedeniyle tek bir kelime işitmiyoruz lakin henüz ilk sinemasal denemesinde varoluşsal iç sıkıntısının, yabancılaşmanın, melankolinin, ölümlülüğün ve beraberken yalnız olabilmenin hâleti ruhiyesini layıkıyla sirayet ettiriyor Nuri Bilge Ceylan.
Koza’nın kompozisyonlardan müziklerine, anlatı dilinden yer verdiği temalara, -yönetmenin büyük saygı duyduğunu bildiğimiz- Andrey Tarkovski’nin etkisi nasıl bariz şekilde hissediliyorsa; sesini arayan bir sinemacının ulusal ve uluslararası arenada getirdiği büyük ses, kendinden sonra kısa film formunda üreten nice sanatçıya da zamanla ilham oldu. Ceylan her ne kadar geriye dönüp baktığında filmini “umutsuz bir deneme” olarak adlandırıyor olsa da sinema anlayışını örnek alan ve hatta onu taklit eden nice sinemacıyı peşinden sürükledi. Ayrıca Taşra Üçlemesi’ne (Kasaba, Mayıs Sıkıntısı, Uzak) giden yolların taşlarını döşemesiyle de, sinema tarihimizde özel bir yere sahip Koza.
Yaşayan en maharetli sinemacılardan birinin ayak seslerini yaklaşık 20 sene önce işittiren Koza, 20. Akbank Kısa Film Festivali’nin onur konuğu olacak Nuri Bilge Ceylan’ın sinemasına ilgi besleyenlerin şüphesiz ki gözden kaçırmaması gereken bir seyirlik. Kozasından çıkmak isteyen daha nice sinemacıya ilham olacağı muhakkak…