26.03.2024
Yazı: Burcu Teker
Olanı tüm olasılıklarıyla değerlendirmeye dair: Sarah Francis
Sanatının sınırlarını geliştirip anlatısını küresel boyutlara taşımak için mücadele veren yeni kuşak sinemacılardan Sarah Francis; yıllardır süregelen kültürel stereotiplere meydan okuyarak, Orta Doğu toplumlarının gerçekte neye benzediğine dair yerinde tasvirleri perdeye taşıyan Lübnanlı bir film yapımcısı ve görsel sanatçı. 25 Mart - 4 Nisan’da 20. kez düzenlenecek Akbank Kısa Film Festivali Belgesel Sinema bölümünün bu yılki misafirlerinden olan genç yönetmeni, festival programında yer alan ödüllü belgeseli Birds of September gösteriminin ardından gerçekleştireceği söyleşisi öncesi biraz daha yakından tanıyalım.
1980’lerin başlarında dünyaya geldiği Beyrut’ta büyürken; filmlerin, kendisi için bir taraftan dünyayı sorgulamanın, diğer taraftan da onu yeniden tasarlayabilmenin anahtarı olduğunu keşfetmesiyle başlıyor hikâyesi. Kendisinin de bir tane yaratabilme ihtimali ilham oluyor ve öğrenimini de bu fikir üzerinden şekillendiriyor. “Dünyaya dair tüm sorgulamalarımı ve deneyimlerimi kapsayabilecek enginlikte heyecan verici bir şey vadediyordu filmler; aynı anda birden fazla hayat yaşamak gibi… Olasılıklar duygusunu barındırıyordu içinde. Geriye dönüp baktığımda, onlardan çok şey talep etmiş, çok şey beklemiş olabilirim. Ama bu bir özgürleşme, isyan eylemiydi; dünyayla bir tür kişisel anlaşmaydı.” sözleriyle ifade ediyor görseller, kelimeler ve seslerin kusursuz birleşimiyle insanların iç dünyasına dalabilme sihriyle arasındaki ilişkiyi.
“Film yapmak benim için kesin cevaplar bulmaktan ziyade sorularımı daha iyi formüle etmenin bir yolu.”
2005 yılında Saint Joseph Üniversitesi Görsel-İşitsel ve Sinematografik Çalışmalar Enstitüsündeki (IESAV) eğitimini tamamlamasından bu yana pek çok yerel yapım şirketi için freelance yönetmen olarak çalışan Francis’in içinde büyüdüğü küçük ama zorlayıcı, kaotik şehirle bir türlü bağ kuramayışı, ilişkisini sorguladığı günlerden birinde trafikte görüş alanına giren camekanlı bir reklam kamyonu vesilesiyle aradığı itici güce dönüşüyor. İstilacı kargaşayı susturabildiği izole, güvenli bir fanusun içinde hissi elementleri tecrübe etmek… Böylece kaderlerine hapsolmuş gibi görünen isimsiz yabancıların yaşamlarından kesitler yakalarken diğer yandan da mobil bir günah çıkarma aracına dönüşen simgesel, camdan bir minibüsle Beyrut sokaklarında yolculuğa çıktığı Touyour ayloul / Birds of September belgeselini yazıp yöneterek ilk uzun metraj çıkışına imza atıyor. CPH:DOX ana yarışmasında prömiyerini yaptıktan sonra aralarında Art of the Real, DOXA, FIFOG, Stedelijk Museum, DMZ Docs’un da bulunduğu 30'dan fazla uluslararası festival ve müzede gösterilen ve çeşitli ödüllere uzanan belgesel; Francis’in, film yapmanın insanların birbiriyle ve çevresiyle olan ilişkilerini sorgulamanın bir yolu olduğu inanışının, kesin cevaplar bulmaktan öte soruların üzerine gidişinin bir göstergesi niteliğinde: Nasıl bir arada var oluyoruz?
“Kafamda dönüp duran düşünceler için hayali bir rafım var. Onları orada bırakıyor, bir süre mayalanmalarına izin veriyorum.”
Projelerini sezgisel bir yaklaşımla hayata geçirmekten hoşlanan; olaya dayalı anlatım yerine yolculuğun yarattığı algıyı resmetmek, dünyayı algıladığımız şekliyle oluşturan unsurları bir yapboz gibi yeniden birleştirmek ve yeni yaklaşımlar keşfetmekle ilgilenen yönetmen 2014 tarihli Tukoos Nawal / Nawal's Rituals ve 2016’daki All the Temporary, Quick Notes from Home isimli kısa filmlerinin ardından 2020 yılında, prömiyerini Berlin Uluslararası Film Festivali'nde yapan ikinci uzun metraj belgeseli Kama Fissamaa' Kathalika Ala Al-ard / As Above, So Below’u hayata geçiriyor. Bu kez üzerine gittiği fikir bir salıncakta ileri geri sallanan yetişkinlerin tekrarlayan hareketinin; asla sabit durmayan, sürekli devinim ve dalgalanma halindeki içsel dünyalarına referansı. İnsanın Ay sembolizmi ile olan ilişkisini merkezine alan minimal bir yaklaşımla, etrafımızdaki unsurların sürekli yeniden tanımlanma gerekliliğine kafa yoran, etkileyici bir varoluşçuluk izlencesi. “Görüntü kadar ses de benim için önemli bir element.” diyor Francis, “Bazen kurguda istenen tema ya da görüntü görsel olarak yakalanamaz, seste vardır. Sesler tanıdık gelen anlardan hisler aktarır ve böylece izleyiciler sunulan şeyin ortak yaratıcıları hâline gelir. Bunu yapmayı seviyorum.”
Birilerinin hakikatinin bir araç olarak kullanıldığı kurgu ile gerçeklik arasındaki bıçak sırtı sınırlarda etik bakış açısının önemini de vurgulayan yönetmen; kimlikleri değişken, esnek ve daima yeniden tanımlanabilir bir kavram olarak görüyor. Bu da her an kendini yeniden keşfedebilme fikri ile örtüşen yeni fırsatların kapısını açıyor kendisine. Tıpkı düzensiz aralıklarla uğraştığı resim çalışmaları ile 2020’de yeniden bağ kurup görsel sanat kariyerine de yönelmesi gibi… Tabloları çeşitli sanat galerilerinde sergilenen, karma sergilerde yer alan, solo sergisi üzerine yoğunlaşan Francis, şu an bir yandan da üçüncü uzun metrajını geliştiriyor.