15.03.2021
Yazı: Merdan Çaba Geçer
40 seneden fazladır hem kurmaca hem de belgesel sinemada yönetmen, yapımcı ve hatta besteci olarak çalışsa da, daha çok kurgucu kimliğiyle tanıdığımız Mary Stephen; farklı janrları aşan çok yönlü sinema anlayışı, auteur isimlerle işbirlikleri ve aktif olarak devam ettirdiği kariyeriyle bilinmekte. Bu yıl 22 Mart - 1 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek 17. Akbank Kısa Film Festivali’nin konuğu olacak; deneyimlerini, kurgu sanatının inceliklerini ve sinematik bir dil yaratabilmenin ardındaki teknikleri aktaracak.
Yedinci sanatla tanışma ve Éric Rohmer ile işbirlikleri
Mary Stephen’ın yedinci sanata olan ilgisi, Çin’in 50’li ve 60’lı yıllarda pek popüler kültür sanat dergisi The Chinese Student Weekly sayesinde ortaya çıktı. Law Kar ve Sek Kei isimli önemli eleştirmenlerin yazılarını okuyarak Avrupa sinemasını, özelinde de Fransız Yeni Dalgası’nı keşfetme şansı buldu. Truffaut ve Resnais gibi auteurlerin filmlerine duyduğu büyük hayranlıkla Montreal’e taşınıp, iletişim sanatları eğitimi almaya başladı. Üniversite yıllarında Anais Nin külliyatına ve Maya Deren’in psikanalitik okumalara açık, deneysel işlerine ilgi duyduğunu söyleyen Stephen’ın mezuniyetini, kendi filmlerini çekip kurguladığı bir dönem takip etti ve nihayetinde yolu, hayranı olduğu Éric Rohmer ile kesişti.
Stephen’ı baş kurgucusu Cecile Decugis’in asistanı olarak çalışmaya davet eden Rohmer, zamanla filmlerini tamamen ona emanet etmeye başladı. Rohmer için kurgu masasına oturduğu ilk yapım, 1992 tarihli Conte d'hiver’di. Bir yaz aşkından sonra yolları kesişen Félicie ve Charles’a odaklanan bu filmin ardından kimyalarının uyduğunu fark ettiler ve işbirlikleri dokuz yapımda daha devam etti. Bu süreçte Sébastien Erms takma adını kullanarak, dört Rohmer filminin de müziklerini de besteledi: Conte d'hiver (1992), L'arbre, le maire et la médiathèque (1993), Les rendez-vous de Paris (1995) ve Conte d'été (1996).
Birlikte çalıştıkları son film 2007 yapımı Les amours d'Astrée et de Céladon’du ve Rohmer’in 2010’daki vefatına kadar dostlukları devam etti.
Uzak Doğu ve Türkiye sinemasına katkıları
2000’li yıllarda belgesel sinemanın yanı sıra Uzak Doğu sinemasına yöneldi, özellikle Hong Kong ve Çin menşeli filmler için kurgu yapmaya başladı. Li Yang’tan Mang shan (2007), Fan Lixin’den Gui tu lie che (2009), Jie Liu’dan Touxi (2009), Freddie Wong’tan Jiu Tu (2010), Jessey Tsang’den Flowing Stories (2014) ve Amos Why’dan Dim dui dim (2014), Ann Hui’den Ming yue ji shi you (2017), Adam Wong’tan The Way We Keep Dancing (2020) festival favorisi bu yapımlardan bazıları.
Bir yandan da uluslararası arenadan, ilk veya ikinci filmlerini çeken yönetmenlerle işbirliği yaptı; sinema dillerinin oturmasına yardımda bulundu. Bu yönetmenler arasında Türkiye sinemasından da isimler görmek mümkün. Hüseyin Karabey’in Tribeca ödüllü Gitmek: Benim Marlon ve Brandom’u (2008) ile başlayan süreç; Venedik’te büyük alkış alan Seren Yüce filmi Çoğunluk (2010) ve bir diğer Yüce filmi olan Rüzgarda Salınan Nilüfer (2016) ile devam etti.
Mary Stephen bugün Fransa, Singapur, Çin, Tayvan, Türkiye ve Avustralya dahil birçok ülkedeki kurum ve kuruluşun etkinliklerinde, seminer ve atölyelerinde yer almakta; kurgunun sinemadaki kritik rolü ve iyi bir film kurgusunun nasıl olduğu hakkında birikimlerini paylaşmakta. Paris’teki La Fémis, Avustralya’daki Griffiths Üniversitesi ve Hangzhou’daki Çin Sanatlar Akademisi’nde dersler vermeye devam etmesi; Locarno, Kerala, Hong Kong, FIPADOC ve daha birçok festivalde jüri üyeliği yapmasının yanı sıra; 2018 senesinde, Fransa Kültür Bakanlığı tarafından sanat ve edebiyat alanlarında verilen şövalyelik nişanına da layık görüldü.